KAYGI BOZUKLUKLARININ ÇOCUKLUK ÇAĞINDAKİ KÖKENLERİ: SOSYO-EKONOMİK, SOSYO-DEMOGRAFİK VE SOSYO-BİLİŞSEL ETKENLER ÜZERİNE
KAYGI BOZUKLUKLARININ ÇOCUKLUK ÇAĞINDAKİ KÖKENLERİ:
SOSYO-EKONOMİK, SOSYO-DEMOGRAFİK VE SOSYO-BİLİŞSEL ETKENLER ÜZERİNE
Berk ERDEM
Çanakkale Onsekiz Mart
Üniversitesi
Sosyoloji Bölümü
Öğrencisi
KAYGI BOZUKLUKLARININ ÇOCUKLUK ÇAĞINDAKİ KÖKENLERİ:
SOSYO-EKONOMİK, SOSYO-DEMOGRAFİK VE SOSYO-BİLİŞSEL ETKENLER ÜZERİNE
ÖZET
Önemle belirtmek gerekir ki üzerinde duracağımız tüm kaygı
bozuklukları değil; yaygın kaygı bozukluğu, sosyal kaygı bozukluğu ve obsesif
kompülsif kaygı bozukluğudur. Çalışmanın amacı, bireylerin çocukluk döneminde
karşılaştığı sosyal değişimlerden kaygılanım olarak nasıl etkilendiğini ortaya
çıkarmaktır. Bu sosyal değişimler sırasıyla; sosyo-ekonomik, sosyo-demografik
ve sosyo-bilişsel değişimlerdir. Sosyo-ekonomik ve sosyo-demografik etkenler
çocuk üzerinde etkili olmaktadır ve bu da onun sosyo-bilişsel algısını
oluşturmaktadır. Çalışmanın ilerleyen kısımlarında bu değişkenler çerçevesinde
ortaya çıkan kaygı-bozukluklarına değinilmiş, bu bireylerin tespitinin ve
durumlarının iyileştirilmesinin üzerinde tartışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: kaygı, sosyo-ekonomik, sosyo-demografik,
sosyo-bilişsel
GİRİŞ
Kaygı bozuklukları çağımızın önemli rahatsızlıkları
arasındadır. Bunun nedenleri anlayabilmek bize çözüm yollarını beraberinde
getirecektir. Kaygı bozukluklarına geçmeden önce, kaygı bozukluğu nedir ve
korkudan farkları nelerdir sorularını irdelememiz oldukça önemlidir. Kaygı
bozukluğu psikiyatrik açıdan somatik (bedensel) belirtilerin de eşlik ettiği
nedensiz panik ve korku halidir. (Tural, 2009, s. 2) Korku ise genelde nedeni
olan bir tehdit unsuruna karşı gösterdiğimiz tepkidir. Yani kaygı bozukluğu
(anksiyete) ve korku arasındaki ayrım ‘nedenler’ üzerinedir. Korku gayet doğal
ve bireyin yaşamda kalmasını sağlamaya yönelik bir duyguyu oluştururken
anksiyete, bireyi herhangi bir tehdit unsuru yokken bile tetikte tutan ve
zamanını harcayan bir duygu-durum bozukluğudur. Tural (2009), kaygı
bozukluğunun halk arasındaki söyleniş biçimlerini “’kötü bir şey olacakmış
hissi’,’hoş olmayan bir endişe hali’ ya da ‘nedensiz bir korku’” (s. 2) olarak
tanımlar. Anksiyete, oluşum kökeni bakımından çocukluk çağında anlaşılabilir.
Psikanalitik görüş, anksiyetenin id’in baskılamaları sonucu bilinç düzeyinde
ortaya çıkan patolojik bir olgu olduğunu öne sürer. İd’in saldırganlık ve
cinsellik isteğinin ego üzerinde kendini gerçekleştirme isteği ve aralarındaki
anlaşmazlık anksiyeteyi doğurmaktadır. Ayrıca çocukluk çağında bize etki eden
olaylar bilinçaltımızda yer edinmektedir. Bunun dışında davranışçı ekollere
göre basit bir şartlanma, anksiyeteyi doğurabilmektedir. Çocuğun sıcak sobaya
değdikten sonra elinin yanması sonucu sobalardan korkması buna örnek olarak
verilebilir. Bilişsel teoriye göre ise yanlış düşünme biçimleri ve olayları
abartma durumu, anksiyeteyi oluşturan birinci etmendir. Varoluşçuluk
felsefesinin temelini oluşturan anksiyete duygusu, bu görüş tarafıdan hayatın
anlamsızlığı çevresinde çözümlenmektedir. Bireyin dünyadaki yaşamında anlam
bulamaması onu dehşet verici bir kaygı haline sokmaktadır. Biyolojik açıdan
anksiyeteye yaklaşanlar, anksiyetenin çok olmasa da genetikle alakası
olabileceğini söylemektedirler. Gerekli medikal ilaçlarla belli bölgedeki
nörotransmitterlerin uyarımları sonucu düzeltilebileceği ortak görüşünü
paylaşırlar. Genel olarak anksiyeteye sebep olan faktörler:
(Tural, 2009: 2-9)
Çocukluk çağında karşılaşılan olaylar bireyin
sosyo-bilişsel yani dışarıdan aldığı bilgileri işlemesiyle ilgili olan
özelliğini oluşturur. Yanlış bir sosyo-bilişsel özellik oluşturan çocuk,
erişkinlik döneminde dışarıda yaşadığı olayları zihninde farklı şekilde analiz
edecektir. Örneğin çocukluğunda fiziksel şiddete maruz kalan çocuk,
yetişkinliğinde çoğu kişiyle giriştiği ilişkilerde onları tehdit unsuru olarak
görecek ve boyun eğen, sessiz ve çekingen bir rol benimseyecektir. Makale, tüm
bu görüşlerin harmanlamasıyla devam edecektir. Çünkü her olay olmasa da çoğu
olay kendine özgüdür ve onu ilişkilendireceğimiz görüş farklılaşmaktadır. Kimi
yerde psikanalitik, kimi yerde bilişsel görüşü vurgulamak gerekecektir. Şimdi
kısaca kaygı bozukluğu türlerine bakalım…
1-KAYGI BOZUKLUKLARI
Kaygı bozukluğu türleri aşağıda sıralanmıştır.
(aktaran Özkaya, 2015, s. 13)
1.1 Yaygın Anksiyete Bozukluğu
1.1 Yaygın Anksiyete Bozukluğu
Yaygın Anksiyete Bozukluğu yukarıda da değindiğimiz gibi
kişinin kendini hiç sebep yokken korkulu ve endişeli hissetmesidir. Obsesif
Kompülsif Kaygı Bozukluğu ve Sosyal Kaygı Bozukluğu anksiteye türlerinin
temelini oluşturmaktadır. Kişinin beynini sürekli olumsuz şekilde uyanık tutan
YAB (Yaygın Anksiyete Bozukluğu), onu diğer işlerinden alıkoyar ve kendini
yorgun, isteksiz hissetmesini sağlar. Genel olarak anksiyete bozukluklarında
karşılaşılan bedensel belirtiler; huzursuzluk, gergin olma, odaklanamama, kolay
kızma ve uyku bozukluğudur. Çocuklarda
bir, yetişkinlerde ise bu belirtilerden üçünün olması ve 6 aydır devam etmesi,
kişinin anksiyete hastası olma olasılığını güçlendirmektedir. (Özkaya, 2015, s.
36)
1.2 Obsesif Kompülsif Kaygı Bozukluğu
1.2 Obsesif Kompülsif Kaygı Bozukluğu
Halk arasında takıntı hastalığı olarak adlandırılan
hastalıktır. Birey nedensiz bir şekilde korktuğu şeyler için (takıntı/obsesyon)
geliştirdiği gizemli ve hayali korunma yöntemleri (zorlantı/kompülsiyon)
uygular. Söylediği belli sözlerin, düşündüğü şeylerin veya yaptığı hareketlerin
kendisini koruyacağına inanır. Örneğin kaldırım taşlarının arasına basmanın
kötü şans getireceğine inanır ve kaldırım taşlarının arasına basmadan yürümeye
çalışır. Böylece kötü şansı uzaklaştıracağına inanır. Yaptıklarının
saçmalığından emin olsa korkusu onu o davranışları yapmaya iter.
1.3 Sosyal Kaygı Bozukluğu (Sosyal Fobi)
1.3 Sosyal Kaygı Bozukluğu (Sosyal Fobi)
Ferda Şenel (2013), Sosyal Kaygı Bozukluğu’nu “sosyal
ortamlarda bulunma korkusu olan ‘sosyal fobi’” olarak tanımlar. (s. 80) Sosyal
fobik bireylerin korktuğu durumlara aşağıdaki alıntıda değinilmiştir:
“Onlar
için en çok korku yaratan durumlar
sınıfta
yüksek sesle kitap okumak, okuldaki faaliyetlere katılmak,
tahtaya
kalkmak ve diğer çocuklarla sohbet etmektir.
Erişkin
yaşlardaysa topluluk önünde konuşma, başkalarının
önünde
yemek yeme, halka açık tuvaletleri kullanma, toplantılara
ya
da partilere katılma ve kişilerle göz iletişimi kurma
sosyal
fobiyi tetikleyen başlıca durumlardır”
(Şenel, 2013, s. 81)
Kısaca Sosyal Kaygı Bozukluğu insanların bulunduğu
ortamlardan korkma durumu olarak tanımlanabilir. Komik duruma düşebileceğini
veya yanlış bir şey yaparsa ona kızılacağını düşünen birey insanların bulunduğu
ortamlardan kendini soyutlar.
KAYGI BOZUKLUKLARININ
ÇOCUKLUK ÇAĞINDAKİ OLUŞUM SÜREÇLERİ
Freud, oluşturduğu psikanalitik kuramda, yetişkinlik çağında
karşılaşılan sorunların çocukluk çağında edinilmiş olduğunu öne sürer. Gerçekleştirilemeyen
arzular ve duyulan korkular bilinçdışına itilir ve orada saklanır. (Tilki,
Bulamur ve Aküzüm, 2014, s. 3) Çocukluk çağında bireyin yaşadığı deneyimler,
onun ileride oluşturacağı anksiyete bozukluğunda etkili olmaktadır. Yapılan bir
araştırmaya göre kaba kuvvete maruz kalan çocuklarda kaygı düzeyi
yükselmektedir. (Kapcı, 2005, s. 9) Kaba kuvvete uğrayan çocuk, gördüğü bu
davranışlar yüzünden faile karşı ondan korunmak için bir korku mekanizması
üretir. Bu korku onun daha az zarar görmesini sağlamaya yöneliktir. Fakat bu
korku insan psikolojisinin genelleyici yanı ile diğer insanlara da genellenir.
Çünkü bir olayı tekrar yaşamamak için insan beyni bu şekilde bireye yardım eder
ve aynı duruma düşmesini önceden önler. Söylemek gerekir ki, her insan
farklıdır ve her zaman aynı şiddetin uygulanacağını tüm insanlara
genelleyemeyiz. Makine olmadığımıza göre, genelleme yapmak burada
yanlışlanabilirlik açısından önemli konumdadır.
Sosyo-ekonomik,
Sosyo-demografik ve Sosyo-bilişsel Etkenler
Sosyo-ekonomik: bireyin veya ailenin ekonomik gelir durumunu
ifade etmek için kullanılır. Çocukluk çağına bakacak olursak, çalışan
ebeveynler daha iyi bir yaşam komforuna sahip olabilmek ve çocuklarına bunu
yaşatabilmek için uğraşırlar. Aile eğer bu az bir para alarak evin geçimini zar
zor sağlayabiliyorlarsa psikolojik gerilimleri artmaktadır. Ekonomik refaha
ulaşamayan ebeveynler daha gergin ve öfkeli olmaktadırlar. Bu öfke, kendini
davranışlarda belli eder. Çocuğun ufak bir hatası, ebeveynin öfkesini
tetikleyebilir ve sonucunda çocuk şiddete bile uğrayabilir. Şiddet sözlü ya da
fiziksel olabileceği gibi bu, çocuğun ebeveynine karşı olan düşüncesini
değiştirecektir. Çocuk artık ebeveyninden korkar hale gelecek ve kullandığı her
sözde ve yaptığı her davranışta temkinli olacaktır. İşin kötü yanı bu korku
hali yetişkinlikte diğer insanlardan korku ve nedensiz endişe olarak kendini
gösterecektir.
Sosyo-demografik: bireyin veya ailenin eğitim durumu, medeni
hali, cinsiyeti, dini inancı gibi özelliklerini belirtmek için kullanılır.
Ailenin medeni hali örneğini ele alacak olursak, boşanmış bir ailede eksik olan
–anne veya baba- ebeveynin ilgisi çocuğa gösterilemeyeceğinden çocuğun kaygı
düzeyi üzerinde etkili olacaktır. İlgi eksikliği, çocuğun benlik saygısını
düşürecek ve kendini önemsiz atfetmesine neden olacaktır. Yetişkinlik çağında
tüm insanlara ‘ilgisiz’ etiketi takacak ve insan ilişkilerinde kendi kabuğuna
çekilecektir. Bu da bireyin insanlara karşı ilgisizlik korkusu duymasını
beraberinde getirecektir. Aşağıda hemodiyaliz hastalarının sosyo-demografik
özelliklerine göre benlik saygılarını ölçen bir araştırma tablosu verilmiştir.
(Mutlu ve Duyan, 2014, s. 32)
Medeni duruma bakacak olursak ve bu tablodakilerin
hemodiyaliz hastaları değil de ebeveynler olduklarını düşünürsek çocuk üzerinde
bırakılacak izleri daha kolay görebiliriz. Diğer kategorisinde olan sonuçta
büyük olmasa da bir düşüş gözükmekte ve ayrılan ebeveynlerin benlik saygıları evlilere
göre daha düşüktür. Benlik saygısı düşük bir ebeveyn, çocuğuna ilgisiz
davranacak veya olması gerekenden farklı ve olumsuz bir tutum izleyecek,
sonucunda çocuğun anksiyete bozukluğuna sahip olma olasılığı yükselecektir.
Sosyo-bilişssel: bireyin dış dünyada deneyimlediklerini
içselleştirmesi ve zihninde kategorize etmesi, yorumlaması olarak
açıklayabiliriz. Yukarıda açıkladığımız sosyo-ekonomik ve sosyo-demografik
etkenler, çocuğun sosyo-bilişsel algısında önem arz etmektedir. Sosyo-ekonomik
durumu düşük bir ailede yetişen çocuk, bahsettiğimiz gibi asabi ebeveynler
tarafından şekillendirilecek ve sosyo-bilişsel algısı, diğer insanlarla
ilişkilerinde insanları korkulacak varlık kategorisine koyacaktır. Aynı şekilde
sosyo-demografik olarak eğitim düzeyi düşük ebeveynlerin yetiştirdiği çocuk
tabloda da görüldüğü gibi eğitim düzeyi yüksek olan ebeveynlere sahip olan
çocuktan daha düşük benlik saygısına sahip olacaktır. Sonuçta anksiyeteye daha
meyilli olacaktır.
ANKSİYETE BOZUKLUĞUNA
SAHİP BİREYLERİN TESPİTİ
Genel olarak çekingen, az konuşan ve tedirgin bireyler,
örneklemimizde daha anlamlıdır. Çocukların durumunu görebilmek için öncelikle
aileleriyle konuşulmalı, anksiyete hakkında bilgi verilmeli ve çocukta
anksiyete belirtilerinin görülüp görmediği sorulmalıdır. Eğer daha güvenilir
olabileceği düşünülüyorsa, aileler gözlemlenmeli, sosyo-ekonomik ve
sosyo-demografik özellikleriyle araştırılmalı ve ev içi ebeveyn-çocuk ilişkisi
gözlemi yapılmalıdır. Bu yöntem için hedef aileyle sıkı bir dostluk kurulmalı
ve ailenin içine nüfuz edilmelidir. Bunu her aileye uygulamak zor ve zahmetli
olacağından ailelerin çocukları hakkındaki gözlemlerine önem verilebilir.
Ayrıca araştırmacı ailede olduğu gibi çocuğun da günlük yaşamında yanında
olarak gözlem yapabilir. Okul ve akran grupları arasında veya çocuk dışarı
çıktığında bile katılımlı ya da katılımsız gözlem yapabilir. Çocukla direkt
konuşmalar, çocuğu anlayabilmede önem arz eder. Bu teknikler sadece çocuklarda
değil, yetişkinlerde de kullanılabilir. Aşağıda belli özelliklerin ifade
edebileceği anlamlar hakkında kısa bir madde listesi oluşturdum:
1-Birey çekingen bir tavır benimsiyor ve az konuşuyorsa ,
2-İnsanlardan uzaklaşıp sık sık yalnız kalmak istiyorsa,
3-Belli başlı davranışları (el yıkama gibi) patolojik olarak tekrarlıyorsa,
4-Yapılan şakalardan veya durduk yerde bir dokunuştan, söylenen sözden irkiliyorsa,
1-Birey çekingen bir tavır benimsiyor ve az konuşuyorsa ,
2-İnsanlardan uzaklaşıp sık sık yalnız kalmak istiyorsa,
3-Belli başlı davranışları (el yıkama gibi) patolojik olarak tekrarlıyorsa,
4-Yapılan şakalardan veya durduk yerde bir dokunuştan, söylenen sözden irkiliyorsa,
anksiyete bozukluğuna/bozukluklarına sahip olabilir. Bireyi
anlamada aşağıdaki sorular yardımcı olabilir:
1-Kendini genelde nasıl hissedersin?
2-Kendini kötü hissetmene yol açacak bir olay yaşadın mı?
3-Yalnız mı yoksa insanlarla birlikte olmayı mı tercih edersin?
4-Tekrar ettiğin ve kurtulamadığın davranışların var mı?
1-Kendini genelde nasıl hissedersin?
2-Kendini kötü hissetmene yol açacak bir olay yaşadın mı?
3-Yalnız mı yoksa insanlarla birlikte olmayı mı tercih edersin?
4-Tekrar ettiğin ve kurtulamadığın davranışların var mı?
Eğer bireye yeterince sıcak ve anlayışlı yaklaşılırsa,
sorulardan o denli verim alınabilir.
ANKSİYETE
BOZUKLUĞU/BOZUKLUKLARINA SAHİP BİREYLER İÇİN YAPILABİLECEKLER
Araştırmacı, dikkatli gözlemler ve konuşmalar sonucunda
topladığı verileri analiz etmeli, analiz sonucu anksiyeteli bireye anksiyete
türüne göre dikkatli yaklaşmalıdır. Anksiyete türüne göre yaklaşmak önemlidir. Çünkü
birey bir davranışı sıkça tekrarlıyorsa ve araştırmacı bunu uzun gözlemleri
sonucunda gördüyse ve onayladıysa, o birey obsesif kompülsif hastası olabilir.
Sonrasında araştırmacı obsesif kompülsifli bireye obsesif kompülsif bireylerin
özelliklerini göz önünde bulundurarak yaklaşmalıdır. Örneğin bireye “bu
davranış saçma, bunu yapma!” derse bir netice alamayacak, aksine aralarındaki
iletişime zarar verecektir. Onun yerine onu anladığını söyler, bırakması için
alışkanlık kazandırmaya çalışısırsa (örneğin daha az ellerini yıkamasını
sağlatabilirse ve bunu onun yanında bulunurak yaparsa) daha verimli bir yöntem
izlemiş olur. Eğer sonuç alınamazsa bireyin üstüne gitmemeli ve çözüm yollarına
kapalı hale gelmesine bu sayede engel olmalı, sadece onun yanında olduğunuzu
bilmesini sağlamalısınız. Böylece korkuları hafifleyecek ve uzlaşmaya açık
olacaktır. Araştırmacı, bu girişimlerinden belli kez denemeden sonra sonuç
alamazsa, onu bir psikoloğa yönlendirmede ve bunun bireyde yaratacağı korkuları
göz önüne alarak bu korkuları hafifletmeye çalışırsa doğru bir yol izlemiş
olur. Uzmanların gerçekleştireceği çözüm yolları ise kısaca şunlardır:
“Sosyal
fobinin tedavisinde ilaçlar ve psikoterapiler beraber
kullanılır.
Kişiye, sosyal fobiye bağlı bedensel tepkiler ortaya
çıktığında
nasıl sakinleşeceğini öğreten gevşeme programları
uygulanır.
Özgüven geliştirici ve atılganlığı teşvik edici
terapiler
de hayli yararlıdır. Ayrıca bireye topluluk içinde
konuşabilme,
fikirlerini ifade etme, eleştirme veya önerilerde
bulunabilme
gibi becerilerin kazandırılması hedeflenir.”
(Şenel, 2013, s. 81)
Birey ne zaman uzmanlara yönlendirilmelidir?
Eğer birey intiharı düşünüyorsa, alkol ve madde bağımlılığı
varsa, ciddi depresyon yaşıyorsa, ileri derece işlevsellik kaybı varsa ve
kaçınma davranışlarına kalkışıyorsa, gebeyse, kullandığı ilaçlar varsa ve
ilaçlara olumlu cevap alamıyorsa, kişilik bozukluğu görülüyorsa, psikiyatri
veya psikoloji merkezine götürülmelidir. (aktaran ÖZKAYA, 2015, s. 50)
Kaygı bozukluğu da psikolojik ve toplumsal boyutları olan
bir rahatsızlıktır fakat önemle belirtmek gerekir ki bu rahatsızlığa sahip
bireyler “akıl hastası” şeklinde atfedilmemelidirler. İnsan yapısı gereği
hastalığa yakalanabilir. Önemli olan bu hastalığı aşmak için neler
yapıldığıdır. Hasta bireylerin yanında olmalı ve onları yalnız bırakmamalıyız.
Empati duymak, bu noktada çok önemlidir. O kişiyi anlamak ve onun yanında
olduğumuzu kendisine söylemek, insanlığa yakışır bir davranış olacaktır.
KAYNAKÇA
AKÜZÜM,
Nergis., BULAMUR, Zümrüt ve TİLKİ, Evrem. (2014, 20 Kasım). Psikanaliz Üzerine.
Erişim Tarihi: 27 Ocak 2017,
DUYAN, Veli ve
MUTLU, Ercan. (2014, 8 Mayıs). Sosyo-demografik ve Sosyo-ekonomik Özellikler
ile Sosyal Desteğin Hemodiyaliz Hastalarının Benlik Saygısı Düzeyine Etkisi.
Erişim Tarihi: 27 Ocak 2017,
KAPCI, Emine
Gül. (2005, 26 Ocak). İlköğretim Öğrencilerinin Zorbalığa Maruz Kalma Türünün
ve Sıklığının Depresyon, Kaygı ve Benlik Saygısıyla İlişkisi. Erişim Tarihi: 27
Ocak 2017,
ÖZKAYA, M.
Nurdan. (2015, 13 Ekim). Anksiyete Bozuklukları. Erişim Tarihi: 26 Ocak 2017,
ŞENEL, Ferda.
(2013, 25 Şubat). Fobi, Agorafobi, Özgül Fobiler, Sosyal Fobi. Erişim Tarihi:
27 Ocak 2017,
TURAL, Ümit. (2009, 19 Şubat). Anksiyete Bozuklukları.
Erişim Tarihi: 24 Ocak 2017, http://tip.kocaeli.edu.tr/docs/ders_notlari/u_tural/anksiyete.pdf
Yorumlar
Yorum Gönder