Büyük Değişim Üzerine


Saçlarını savurduğun, göğsünü gere gere çocukluğunun geçtiği mahallede yürüdüğün, arkadaşınla dünyanın en neşeli muhabbetine tutuştuğun anı hatırlıyor musun? Peki ya sevgilinden aldığın o hediyeyi açtığın andaki yüz ifadeni hatırlıyor musun? Her şeyin yolunda gittiği o gün internette dolaşırken bulduğun ve seni baştan aşağıya rahatlatan o müziği? Şöyle bir şey de var; sadece bunları hatırlamayacaksın. Kalbinin parçalandığı, gelenin geçenin kalbini bıçakladığı, gözlerinden oluşan okyanusta boğulduğun, her şeyden ümidini kestiğin, neden yaşadığını sorguladığın ve sonrasında intiharı düşlediğin -kim bilir belki denediğin- zamanları da hatırlayacaksın. Milyonlarca yaşanan şey; anı, his, duygu, koku, görüntü, dokunuş... Hepsi içinde bir yerlerde depolandı. En ince ayrıntısına kadar... İçinde seni oluşturan bir dünya var. Acısıyla tatlısıyla seni bugüne getiren olaylar silsilesi. Açıkçası bu olayların hepsinin senin seçimin olduğunu bana söyleyebilir misin? Söyleyemeyeceğin, adeta bir doğa kanunu gibidir. Bunun yanı sıra seçimlerin de oldu. Seçim yaptığın ve seçim yapma şansının olmadığı iki ayrı durum var görünüşe göre. Birbirine zıt bu iki olay yaşama durumunda bireye düşen yönelimde de üç olasılık vardır: örneğin üniversiteye başlamak senin seçimindi. O halde üniversiteye başlama yönelimi ya sana mutluluk verir, ya hiçbir anlam ifade etmez ya da bu durumdan hoşnut değilsin ve acı duyarsın. Temel olarak pozitif, nötr ve negatif duygu yükünü tanımladık. Bu duygu yükleri, senin yaşadığın olaylara beslediğin duygulardır. Her olay senin zihninde birer duygu yüküyle depolanır. Her yaşadığın olayın sana hissettirdiği bir duygu vardır ve buna dayanarak o olayı pozitif, nötr veya negatif olarak nitelersin. Keşke sadece pozitif duygularımızı hatırlasak değil mi? Durum hiç de öyle değil. Buna birazdan değineceğiz. Zihin, depoladığı ve etiketlediği bu duyguları o anki ruh haline göre gün yüzüne çıkarır. O an mutluysan mutlu anıların, kötüysen kötü anıların gözlerinin önüne gelir. Peki mutluyken ve hiç bir sebep yokken kendimizi huzursuz hissetmemiz ve kötü şeyleri anımsamamız nasıl açıklanabilir? Psikanalitik bir perspektif burada işe yarayacaktır sanırım. Bu bilinçaltısal bir durumla açıklanabilir. Bilinçaltına ittiğimiz kötü anılar kendilerini herhangi bir tetikleyiciyle -örneğin bulunduğunuz ortamda gürültü olması ve bu gürültünün sizin eski ve kötü bir anınızdaki bulunduğunuz ortamın gürültüsü gibi olması- gün yüzüne çıkabilir. Veya tetikleyici olmasa bile çok mutluyken, bilinçaltınız huzursuz edici olayları bilincinize getirebilir. Çünkü baskıladığınız arzular ve kötü anılara karşı o kadar efor sarfeder ki beyniniz: artık onlara karşı bir inanç oluşturur. Yani o kötü anınızı baskılarsınız ve bu baskılamanın sebebi olarak kendinize "eğer baskılamazsam yaşamımı mahveder!" şeklinde bir inanç oluşturursunuz. Duygu yüküne geri dönecek olursak işte bu baskılama ve inanç oluşturma sürecinde de 'korku' dediğimiz duygu yükünü yükleriz inancımıza. Korku ise sürekli tetikte tutucudur, düzenin bozulmaması için sürekli bir düzen sağlayıcıdır. Bu yüzden günlük yaşamımızda mutlu bir anda olsak bile korku mekanizmamız arkaplanda çalışmaktadır. Korku dediğimiz duygu yükünün de ne anlama geldiğini az önce söylemiştik: "eğer baskılamazsam yaşamımı mahveder!". Durum böyle olunca biz bilincimizin merhametine kalmış bir şekilde duyguları yaşarız. Mutluyuzdur ve bilinç aksini su yüzüne çıkarana kadar mutluluğu yaşarız, hüzün yerini alınca bulutlar tepemizde belirmeye başlar ve yağmur dinene kadar beklemekten başka birşey yapamamaktayız. "Keşke hep pozitif duygular yaşasak!" cümlesi ise derinlemesine bakıldığında bir anlama sahip değildir. Çünkü eğer bir şey karşıtıyla varolmazsa, o şeyin değeri anlaşılamaz. Yani hep iyi olursak iyiliğin anlamını yitirmiş oluruz. Kötülük, iyiliğin anlam bulmasına yarar. Bu yüzden hep pozitif duygular yaşamak pozitifliğin kendisini yok etmiş olacak ve bizi artık tatmin etmeyecektir. Peki negatif duygulara karşı nasıl bir tavır takınmalıyız? Çoğumuz seçimli ya da seçimsiz kötü olaylara maruz kaldık. Bunlar zihnimizde hep bir korku olarak yerleşti ve bastırıldı. Korkunun sebebi ise bizim o olayla yüzleşmememizden kaynaklanır. Eğer onu kabul edersek: "Evet kabul ediyorum, ben bunu yaşadım." ve bu olayı olumlarsak: "Bu yaşadığım şey benim hayatımı kontrol edemez çünkü durumluktu ve o ana özgüydü." dediğimiz an tabularımızı yıkmış ve yerine huzuru koymaya adım atmış oluruz. Kısa bir özetle artık metnin ana konusu olan 'büyük değişim' ve 'farkındalık' alanına geçmek istiyorum. Yukarıda iki birey yönelimi gördük: ilki seçimli ikinicisi seçimsiz. Bu iki yönelim de üç duygu yükünü barındırmakta: pozitif, nötr, negatif. Bilincimiz, yaşadığımız andaki ruh halimiz nasılsa ona göre anılar ve dolayısıyla duygu yüklerini beraberinde getirme eğilimindedir. Fakat belirttiğimiz gibi yaşadığımız andaki duygu yükümüzün karşıtını da bilinç haline getirebilmektedir. Bilincimize ne geldiyse onu yaşamaya mahkumuzdur. Sanırım bir şeyler ters gidiyor, bunun içgörüsünü kazanmaya başladınız gibime geldi. Gerçekten de bilincimizde ne varsa onu mu yaşamak zorundayız? Tamamen duygu-durum dalgalanmalarına mı kaldı bizim yaşamımız? İşte bu sorular 'farkındalığın' ilk aşamasına geldiğimizi gösterir. İnsan beyni özgür iradeye sahiptir ve istediği yönde davranışlarını, düşüncelerini ve hislerini düzenleyebilir. Bu da demek ki çok mutlu bir anda birden kasvet çöktüğünde, o kasvet bulutlarını dağıtabilme yeteneğimiz bulunmakta! "Bunu zaten biliyorum!" dediğinizi duyar gibiyim fakat bilmediğinizi de söylemedim. Sadece bu suyun altında. Günlük yaşamınızda kötü hissettiğinizde genelde ağır bir şarkı açmayı mı tercih edersiniz yoksa dışarı çıkıp kuş cıvıltılarının arasında yürüyüş yapmayı mı? Genelde ilki oluyor, ikincisini tercih edenlere lafım yok. Anafikir şu: özgür irademizle ruh halimizi değiştirebiliriz. Kötü anılar bilinçte konaklamaya başladığında o evden çıkıp iyi anıların olduğu eve gidebilme potansiyeline sahibiz. Fakat bunu yapabilmek için farkında olmak yani içinde bulunduğun evden başka bir ev olduğunu da bilmek gerek. Ev metaforundan devam edeceğim. Hep dışarıdan bakarak konuştuk, biraz da içeriye girelim. Kötü anımızın bulunduğu evin içerisindeyken her şey çok kötüdür! Yataktan kalkacak hali, cesareti ve isteği nasıl bulacağız? Bu isteğe motivasyon adını veriyorum. Bir şekilde motive olmalıyız ki diğer eve doğru gidebilelim. Bu motivasyonu nasıl sağlayacağımıza gelirsek bunun herkes için farklı yolları vardır. Spor? Dans? Yazı yazmak? Oyun oynamak? Sevdiklerinle vakit geçirmek? İşte burada seçim size düşmekte. Nasıl motive olacaksanız olun ve o karanlık evden çıkın! Farkında olun, bu ilk aşamadır ve devamında motivasyonu getirecektir. Motive olunca ayağa kalkacak mutluluğa doğru yürüyeceksiniz. Her adımınızda bastığınız yerlerde çiçekler yeşerecek, kulağınıza en sevdiğiniz şarkılar gelmeye başlayacak ve diyeceksiniz ki: "dünya, ben onu nasıl görüyorsam öyle..."

Büyük Değişim

Artık farkındayız ve bu sayede durumumuzu değiştirebiliriz. Kötü anılar gelince onlardan ayrılıp iyilerini düşleyebiliriz. Mutsuzsak motive olup mutlu olmaya çalışabiliriz. Fakat bilirsiniz ki söylenen şeyler uygulamada engellere takılabilir. İşte bu engelleri de ortadan kaldırırsak 'Büyük Değişim'i başlatmış olacağız. Örnekle daha anlaşılır kılalım: çok merakla beklediğin sihirbazlık gösterisi için otobüse bindin ve yurtdışına seyahat etmektesin. Her şey harika, sürekli zihnin o sihirbazın yayınladığı videoları sana gösteriyor. İzlediğin o videolara(yani anılarına) öyle çoşkulu bir mutluluk duygusu yüklemişsin ki, her an zevkten dört köşe oluyorsun! Ve kötü kısmına geliyoruz hikayenin: aniden geçmişte sevgilinden ayrıldığın zaman aklına geldi. Müthiş bir acı ile... Bu müthiş acı seni o kadar oyalamak isteyecek ki sadece onu düşünmeni, hüznü yaşamanı arzulayacak. Peki sen ne yapacaksın? İşte tam da burada 'Büyük Değişim'in sahnesi geldi! Deneyeceksin, iyi anılar düşüneceksin, kendini motive etmek için otobüste kitap okuyacaksın, sihirbazın videolarını izleyeceksin. Başta olacak diye bir şey demediğimi hatırlıyorum. Deneyeceksin ve olmayacak. Yeniden ve yeniden... Sonunda birden herşey de değişmeyecek fakat bazı şeyler farkedeceksin: "Çok ama çok az da olsa duygularımı ve zihnimi kontrol edebiliyorum!" Zamanla bu motive olma 'başkaldırısını ve cesaretini' yineleyeceksin... Günden güne değiştiğini, 'Büyük Değişim' sürecinde olduğunu göreceksin. Farkettiysen "Büyük Değişimi tamamlayacaksın." şeklinde bir şey demek yerine "Büyük Değişim sürecinde olacaksın" tabirini kullanıyorum. Çünkü hayatta değişmez doğrular yoktur, her şey bir süreçtir ve sen bu süreçten çok kez geçeceksin. Önemli olan durumlardır ve ondanlardan nasıl çıktığındır. 'Büyük Değişim' bir son değil bir süreçtir ve durumlara uygulanabilirliğe sahiptir. Bir modeldir. Kötü şeyler hep yaşanacak, istediğimiz şey ise şu olmalı: "Kötü şeyler yaşansa da bundan çıkabilmek benim elimde(farkındalık) ve bu durumdan çıkmak için elimden geleni yapacağım(motivasyon başkaldırısı)!" İşte bu 'Büyük Değişim' dediğimiz şeydir yani modeldir. Sonucunda ise ne olacak dersiniz? Yaşayalım ve görelim!

Yorumlar

Popüler Yayınlar