Düşünce Sabitleyiciler ve Global Kontrol Üzerine


Eminim ki sınıfta otururken cebine sakladığı silahla hocayı öldürmenin veya hiçbir neden yokken yolda yanından geçtiği adamı bıçaklamayı ya da benzerlerini hayal etmeyen biri olmamıştır. Düşünce dünyasında ne kadar özgür olabildiğimizin farkına varmanız için bu örnekleri verdim. Özgür irade dediğimiz yeti, beynimizin bize sunduğu bir doğa harikasıdır. Özgür irade olmadığını düşünelim; biyolojik ihtiyaçlar neyi gerektiriyorsa onu yapmak zorunda kalırdık. Acıkınca direk yemek yemek, cinsel arzulanımda bu arzulanımı gidermek ve determinist yasaya göre o an neler gerekiyorsa onu yapmak. Determinist yasa kavramını yüzeysel olarak belirteceğim fakat asıl içeriğini farklı bir yazıya saklayacağım. Determinizm(nedenselcilik), yaptığımız herşeyin bir şeylerin sonucu olarak ortaya çıktığı teorisidir. Örneğin yemek yeriz çünkü ondan önce acıkmaya başladığımızı hissederiz. Özgür irade dışında tamamen determinist yasalara bağlı olarak yaşamak zorunda kalırdık. Aynı bir yaprağın havada rüzgara göre savrulması gibi, biz de yaşamda içgüdülerimize göre savrulurduk. Acıkınca yemek yerdik, grev yapmazdık. Sanırım daha keskin noktalara geliyoruz. Özgür irademizin olması her an özgür davranabileceğimiz anlamına gelmiyor. Karşı özneler, toplum, devlet, gelenek, din hatta sanata kadar özgür irademizi yönlendiren ‘düşünce sabitleyiciler’ bulunmakta. Sosyolojik olarak bu dediklerimize kurumlar adı verilmekte. Ben metin içerisinde ‘düşünce sabitleyiciler’ terimini kullanacağım çünkü benim işim zihinle. Kurumlar dışsal oldukları kadar içselleştirilme boyutuna varsalar da psikolojik bir red veya kabul edimini açıklamada yetersiz kalır. Düşünce sabitleyiciler bireyin zihnini kontrol etmek için geliştirilmiş tekniklerdir ve tekniklerin gereklerine uymamak sizi cezalarla baş başa bırakabilir. Bu cezaların en içselinden örnekleme yapabilirim: vicdan. Vicdan kontrolü size doğumunuzdan itibaren uygulanır. Sosyalizasyon dediğimiz toplumun kurallarını edinme kısmı en güçlü olarak çocukluk evresinde gelişir. Bu yüzden bu süreçte verilen davranışsal kurallar, ahlak dediğimiz kalıpla yapılmaktadır. Ahlak Simmel Sosyolojisi’ne göre bir formdur yani genel tip, çerçevedir. Ahlağın içeriğini ise farklı öğeler oluşturur. Örneğin ahlak din ile birlikte çocuğun gelişim sürecine dahil edilebilir. Veya sanat sayesinde çocuk kuralların çoğunu o çizilen tablolardan, anlamlı yazılan rap şarkılardan alabilir. Önemli olan davranışsal kuralların ne ile verildiği değil, gerçekle uyuşmasıdır. Medeniyet dışı kabilelerde –günümüzde de var olan- çocuk çıplaklığı, normal bir şey olarak gösteren bir davranış öğretisi ile edinmiştir. Kabilenin dini bunu sağlamış olabilir, ayinlerdeki şarkılar da olabilir veya ailesinin tepkileri, cezaları, ödülleri buna neden olmuş olabilir. Çıplaklık örneğinden gidecek olursam bu öğretinin gerçekle örtüşebilmesi için felsefi analize gerek vardır kanımca. Çıplaklık toplum içerisinde uygulanabilir mi? Avantajları ve dezavantajları nelerdir? Birey için önemli midir? Çıplaklık bireyin gelişimine katkıda bulunabilir mi? Ve benzeri sorular yanıtlanması gerekir. Tabi ki bu bahsettiğim ideal olan modeldir. Gerçekte bu öğretilerin, ritüellerin veya düşünce sabitleyicilerin kökeni geleneksel yapıdadır. Bu geleneksel köken ise o bağlamın(dönemin) özelliklerinden etkilenir. Ve maalesef ki geleneksel olan zaman içerisindeki değişimlere karşı yetersiz kaldığından yaşanılan döneme taşındığında gerçekliğe uyumsuz olarak karşımıza çıkar. Gelenek gibi sabit kalan –veya geç bir şekilde günümüze ayak uyduran- bir düzlemden çıkıp her an değişken ve evrensel kontrolü sağlayan düşünce sabitleyicilere geçmek istiyorum. İdam cezası üzerinden gidelim mi? Evet dediğinizi varsayacağım… İdam cezası değişken bir ceza sistemidir ve geleneksel değildir. Cinayet toplumda ne kadar yer ederse, ne kadar kinle karşılanırsa idamın da getirilmesi o kadar olası olur. Yani akışkan bir yapıya sahiptir ve duruma göre şekillenir. Aynı idam gibi bilişim suçları da akışkandır. Günümüzde çoğu yönetimsel, finansal veya dijital işlemler internet üzerinden yapılmaktadır. İlk zamanlarda niteliği az olan suçlar, internetin gelişimiyle niteliği yükselmeye başlamıştır. Girdiğiniz her site üzerinde yaptığınız sadece bir gezinti bile sizin sorumluluğunuzdadır ve devlet için bir tehdit oluşturuyorsa bu tehditin unsurlarından biri de siz olmaktasınızdır. Bu cezalar genelde hapistir. Fakat fiziki bir ceza aracılığıyla zihinsel bir kontrole maruz kalmaktasınız. Burada düşünce sabitleyiciler devreye giriyor. Bilişimdeki düşünce sabitleyicimiz bilişim cezalarıdır. Sanatta modadır, dinde kutsal kitaptır, eğitimde müfredattır, siyasette parti sloganlarıdır… Belli tekniklerle her an denetlenmektesiniz herhangi bir güvenlik çalışanının yanında olmasanız bile. X-ray cihazından geçmesek de fiziksel olarak değil, zihinsel olarak sürekli düşünce sabitleyiciler ile uyarılmaktayız. Kontroldeyiz, denetimdeyiz ve buna göre davranmak zorunda kalmaktayız. Bu kontrol neden sağlanır? Toplum düzeni için mi yoksa yönetici ceplerinin doluluğu için mi? Legal ve illegal neye göre belirlenir? Bunun yorumunu size bırakıyorum. Global kontrol işte bu düşünce sabitleyiciler sayesinde yapılmaktadır. Şu an belli bir düzen veya çatışma –mesela sanatta getto rapi, dinde din dışı anaşirzm, siyasette toplumsal protestolar- zihin kontrolü ile yönetilmektedir ya da çatışma açısından bakacak olursak kontrol edilememektedir. Özgür irade hala var mı sizce? Tabi ki var fakat sosyolojik olarak bakarsak belli bir düzenin olması için düşünce sabitleyicilere de ihtiyaç vardır. Fakat… Gerçekle örtüşen düşünce sabitleyicilere.

Yorumlar

Popüler Yayınlar