Düşünmek mi Okyanusa Açılmak mı Elly?


"Issız bir gece, ıssız bir zihin... İşte bu ikilinin bir araya gelmesi, ucu bucağı olmayan okyanusları serer ayağına..."

Gece nedir? Zihin nedir? Issızlık nedir? Sorular, Elly'i kuytu Paris sokağında sıkıştırıyorlardı. O kadar sessizdi ki gece, insanın kendiyle arasına giren gürültülü yaşamı adeta kaldırmıştı aradan. Bunu fırsat bilen yaşam, kendini sorularla sunmuştu bu akşam Elly'e. Denedi tabi başta; yürüyüşe çıktı, parkta oturdu, sigarasını içine çekti, evinde temizlik yapmayı bile denedi. Fakat sonuçta bu durgun ve sessiz geceye karşı koymak olanaksızdı. Yatağına oturdu ve baş ucu kitabını eline aldı. Rastgele bir pasaj okumayı seçti ve sayfaları çevirip rastgele bir yere parmağını koydu. Şu yazılıydı: "Issız bir gece, ıssız bir zihin... İşte bu ikilinin bir araya gelmesi, ucu bucağı olmayan okyanusları serer ayağına..." Sözü ilk bakışta anlamadı fakat öyle güçlü bir duygu hissetti ki içinde, iliklerine kadar bir esinti sardı vücudunu. Tıpkı sözdeki gibi bir okyanus esintisi... Kim bilir, belki de bu gece yatağında oturmak yerine sonsuz bir okyanusa; kendi okyanusuna açılmalıydı.

Huzurlu hissediyordu Elly. Az önce can sıkıntısını yenmek için kıvranıp dururken; hatta en sevmediği iş olan temizliği bile denemişken birden tek bir sözle mutluluğun kapısını aralamak... İçten içe fısıldadı... "Tadını çıkar!" Bu sözü daha anlamamışken bile onu bu şekilde mutlu ettiyse anlayınca ne olacaktı peki ? Hiç tereddüt etmeden cümleyi incelemeye başladı. İlk gözüne çarpan kelime geceydi. "Evet, gece nedir? Gündüzün bittiği, genellikle canlıların uykuya daldığı bir zaman dilimi değil midir?" dedi kendi kendine. Sonra diğer gözüne takılan sözcüğe atladı: zihin. "Zihin de rasyonel kararlarımızı ürettiğimiz, yaşamda kalmamızı kolaylaştıran bir organdır." diye düşündü. Peki ya şu tekrar eden kelime? Issızlık, uçsuz bucaksızlık... "Ne olabilir ki... Canlıların olmadığı, görüş açımızda sadece uzun bir yolun, tepenin, ormanın veya çayırın olduğu boş bir mekan..." Harika analitik açıklamalardı bunlar kuşkusuz fakat nedense ilk okuduğundaki gibi sarsılmamıştı. Bunun sebebi neydi? Neden az önce mutluluk dalgaları kıyısına vururken şimdi tek bir rüzgar bile esmiyordu? Bir an için yanlış düşünmüş olacağından kuşku duydu fakat açıklamalarının gayet mantıklı olduğuna karar kıldı.

Duvardaki saate ilişti gözü. Zaman nasıl da geçiyordu. Tıpkı bir çeşmeden suyun akışı gibi akmıyor muydu hayatlarımız gözümüzün önünden? Bazıları o suda sadece elini yıkamayı tercih eder fakat bazıları doldurur avucuna ve suratına bir güzel vurur o suyu. Her vuruşunda ferahlar ve bu da yetmezse kana kana avucuna aldığı suyu içmeye başlar. Bunlar nasıl geldi ki aklına? "Neden bu kadar duygusal birşey geldi aklıma?" diye sordu kendine. Oysa ki az önce harika mantıklı açıklamalar yapıyordu. Ama yeniden bir gerçek kendini Elly'nin önüne serdi: yine kendini harika hissediyordu! Saçlarını geriye attı ve ellerini saçlarında gezdirdi. Daha sonra derin bir nefes aldı ve okyanusuna girmeye başladı. Hayır düşünmeye başlamadı, ıssız okyanusa attı kendini. Çünkü bu sefer mantıklı düşünmek yerine kendini huzur dalgasına teslim etmek istiyordu. Yaptı da...

Şimdi anlıyordu... Gece nedir? Zihin nedir? Issızlık nedir? Neden mantıklı açıklamaları onu tatmin etmemişti anlıyordu... Gece; onu okyanusuna çıkmaya teşvik eden bilgelikti! Zihin; onun bu dünyada biricik varoluşuydu! Issızlık ise; şu ana kadar yaşadığı sonsuz anıları, duyguları, hisleri, arzuları ve yaşanmışlıklarıydı... Şimdi anlıyordu işte. Duygularıyla gerçek anlamını kazanıyordu her kelime. O sıradan Elly sadece günübirlik detaylarda kaybolurken duygusal Elly bütünü görüyordu! Çünkü en temel özelliğinden o kadar habersizdi ki onu unutmuştu artık: "duygusal Elly"! Duygular... İşte bunları ihmal etmişti hayatı boyunca. İnsanın varoluşunun en temel özelliği olan duyguları... Sabahları kalk Elly! Otobüse bin ve işe git Elly! Molada yemek ye ve yeniden işe otur! İş çıkışı otobüse bin! Evine gel ve uyu! Peki ya duygu neredeydi? Yoksa ihtiyaç mı yoktu duygulara? Hiç sanmıyorum... Boş zamanın kaldığında o nefret ettiğin temizliği yapmayı bile denedin Elly! O kadar bariz ki duygulara ihtiyacının olduğu. Görmüyor musun: saatlerdir yatağındasın ve okyanusuna adım attığın andan beri büyük bir huzurla dolusun! Temizliği mi seçerdin yine? Hiç sanmıyorum...

O kadar sıradan amaçlarımız var ki o kadar uzağız ki kendimizden... Artık duygularımızı tatlı uykusundan uyandırmak bile istemiyoruz. Günübirlik sıradan, mantık içeren amaçlar belirledik kendimize ve hissetmeden yaşıyoruz hayatta. Özellikle dikkat çekerim: "mantık içeren"... Soruyorum Elly; sonsuza kadar yaşayacakmış ve seni gerçekten mutlu hissettirecekmiş gibi bütün hayatın boyunca evrak imzalamak mı yoksa ağaç dalına konan bir kuşun başını okşayarak onun varoluşunu imzalamak mı? Para kazanmak için kitap baskısı yapmak mı yoksa her satırını içinden kopan duygularla doldurduğun ıssız deniz parçalarını başkalarına yararlı olabilsin diye yayına aktarmak mı? Gece gökyüzünde görmek istediğin şimşeğin çakması mı yoksa şimşeğin gökyüzüyle dans etmesi mi?

Okyanusuna dal Elly! Tavsiyeme kulak ver! Ve Elly gibi olanlar...

Yorumlar

Popüler Yayınlar