Hayaller Üzerinden Yaşamın Diyalektiği


İnsanın hayallerinin içeriği ne kadar da bilgi vericidir. Uçsuz bucaksız dünyada milyarlarca insan ve milyarlarca hayal. Aslında hayaller biçimsel olarak tek bir şeyi ister: mutlu olmak. Fakat bunun yolu herkes için farklı olabilir. Kimi şarkı besteleme hayaliyle, kimi iyi bir işe girmeyle, kimi spor yapmakla ve kimi de yardım etmekle. Peki hayalleri yok olmuş, gelecek hayali değil de geçmiş travmalarıyla sarsılan insanlar? Fahişeler, uyuşturucu bağımlıları, melankolikler, intihara yeltenenler? Hayallerini kaybedenler için durum nasıldır? Onların da ulaşmak istediği bir hedef/hayal vardır fakat bu sefer biçimsel olarak mutlu olmak değildir mesele: bu sefer ölümdür. Her an içinde yankılanan bir ölüm isteği. Bu da farklı yollarla denenir; alkol, uyuşturcu, hırsızlık, cinayet, tecavüz... Fark ediliyor ki yaşadığımız dünyada diyalektik bir yapı var. İşin karşısında hırsızlık, sporun karşısında uyuşturucu ve ana konularımız olan mutluluğun karşısında ölüm. Her an ve durum, kendi diyalektiğini yaratır. Fakat diyalektik, sadece bir sürecin karşıt olasılığını sunar. Kağıda bir çizgi çektiğinizde tam tersi yönde ve aynı boyutta bir çizgi çekme olasılığı da yaratırsınız. Aynı şekilde ruhsal olarak ne kadar mutlu olursanız, o kadar da mutsuz olma potansiyeline sahipsiniz. Fakat dediğimiz gibi bu bir potansiyeldir. Eğer ben tam ters yöne bir çizgi çekmezsem, bu diyalektik potansiyel olduğu gibi kalır. Olayı bağlamaya çalıştığım yer seçim şansı kavramıdır. Eğer iyi bir durumdaysak, kötü potansiyeli gerçekleştirmeme şansına sahibiz. Fakat kötü bir durumdaysak neden iyi potansiyelini gerçekleştirmeyelim? Potansiyel gerçekleştirmek için bir edimde bulunmamız gerekir. Bir güç uygulayarak bir potansiyeli gerçekleştiririz. Bu da evrenin yapı kurallarından olan kuvvet gerçekliğini bize sunar. Bir taş yeni bir konuma geçemez. (Dış etkiler dışında) Fakat taş bu güce sahip olsaydı, belli bir kuvvet miktarıyla o konuma ulaşabilirdi. Veya trenin hareket etmesi için belli miktarda kömür yakması gibi. Tıpkı bunlara benzer, ruhsal durumlarda da itici bir kuvvet uygulamazsak, belli bir potansiyeli gerçekleştiremeyiz. İşte bu itici kuvvetin kesinleşmesi için -mesela trendeki kömürün rotaya varmak için yakılması gibi- motivasyon kavramı önem kazanır. Bir kalemliği çantanıza koymanız için onu çantaya koyma isteğine kapılmamız yani karar vermemiz gerekir. Bunun için de son kavramımız ve evrensel kanunlardan olan determinizme başvururuz. Yani nedensel işleyiş sürecine. Kalemliği çantaya koyma kararımı vermemi tetikleyen neden yarın derste kaleme ihtiyacım olduğu gerçeğidir. Şimdi ruhsala dönelim... En baştan. Kötü bir ruh hali, iyi bir ruh hali potansiyelini de diyalektik olarak yaratır. Eğer iyiyi istiyorsam bir kuvvet uygulamam gerekir. Peki beni bu kuvveti uygulamaya itecek neden nedir? Bu da motive edici öğelerdir. Evet yine milyarlarcası bulunabilir. Müzik dinlemek, yürüyüşe çıkmak, bir arkadaş edinmek veya resim yapmak... Ama tüm bunların tek bir amacı vardır: mutlu olmak. Eğer motivasyon öğemizi keşfedersek, hayallerimizin biçimini değiştirebilir ve hayallerimiz ne olursa olsun mutlu olmaya adım atabiliriz.

Yorumlar

Popüler Yayınlar