Can Alıcı Perspektifler Üzerine


Kelimenin gerçek anlamıyla can alıcı. Uzun yıllar tohum gibi açar, gelişir ve rüzgarlarla savruluruz. Tohum olduğumuz andan solana kadar milyonlarca rüzgarla savaşırız. Ama rüzgara verdiğimiz dikkat zamanla bizim perspektifimiz haline gelir. Rüzgarlardan kasıt yaşamdaki acı olaylardır. Rüzgarın değmediği bir yaprak tanesi bile olmadığı gibi acının değmediği de bir insan yüreği yoktur yeryüzünde. Bazen metafor da olsa bu metaforları deneyimlemek gerektiği düşüncesindeyim. Bugün yürürken yanından geçtiğiniz ağaçlara ve bitkilere bir göz atın. Şu andaki varlığına kadar ne değişimler geçirdiğini ve nelerle baş ettiğini hayal edin. Fakat bunu mantığınızdan, önyargılarınızdan ve eleştireli zihninizden bağımsız yapmayı deneyin. Yani "bu bir metafor", "insanla bitkinin ne alakası var", "ben kat kat daha kötü şeyler yaşadım" vs... gibi eleştirilerinizi susturun. Sadece duygusal olarak hareket edin. Meditatif bir öğretiyi andırabilir bu fakat ismine ne isterseniz onu diyebilirsiniz.
Can alıcı perspektifler yeri geldiğinde gerçekten can alır. Edindiğimiz deneyimlerin de üzerinde daha önemli birşey vardır; o da perspektifimiz yani bakış açımızdır. Seçimimiz olmayan binlerce şey yaşıyoruz dünya üzerinde. Ağır, yaralayıcı, umut söndürücü, anlam kaybettirici... Ve bu olaylar içerisindeyken fark edemediğimiz binlerce güzel şey de yaşıyoruz. İki uçlu bir evren... Neden güzel şeyler yaşasak da perspektifimiz hep karanlık olur? Niye umutsuzuz? Neden ağır şarkılar dinleriz? Neden mutlu uyumayız? Neden zevk almayız yaşamaktan? Hepsi içerimizde kodlanmış durumda. Bu perspektifi biz seçtik. Şu an kafanızda binlerce eleştiri belirmiş olabilir. Ama eğer okumaya devam edecek olursanız onları susturmalısınız.
Hayal gücümüz sandığımızdan da güçlüdür. Eski uygarlıklardan beri hayal gücü büyük bir yer tutmuştur her yerde. Hayal gücümüzün kuvvetinin en iyi göstergesi şu an psikoloji araştırmalarının da kanıtladığı gibi beyin kimyasını bile düzenleyebilme özelliğidir. Şu söz bundan yüzlerce yıl önce söylendi:

“Gül düşünür, gülistan olursun. Diken düşünür, dikenlik olursun.” Mevlana

Eski uygarlıklar zihin gücüne pozitivist günümüzden daha fazla önem vermekteydi. Mitler, dinler, peygamberler, şairler, filozoflar... Hepsinin amacı belliydi. Zihnimizi kontrol edebilirsek, gerçekliğin farkına varırız. Eğer düşüncemize hakim olursak, olamayacağımız hiçbir şey yoktur. Gelmek istediğim nokta şu: biz perspektifimizi seçme şansına sahibiz. Yaşadığımız olaylar bu perspektifi belirlerse, kendimizi bir nehirde savrulan dal parçası olarak buluruz. Ruh halimiz düşüncelerimizle bağlantı içerisindedir. Hatta kurduğumuz cümle kalıpları bile ruh halimizi etkiler. "Olamaz her şey artık bitti." kalıbı yerine "Bunun üstesinden geleceğim." kalıbı size modern psikoterapiyi çağrıştırmıyor mu? Yaşadığımız olaylar dışsaldır. İçeri geçmesine izin verdiğimizde bu bizim seçimimizdir. İçsel alanımızda özerk olabilirsek ve orayı kontrol edebilirsek zaten dışarıya gerekli edimleri sergilemiş olacağız. Günümüzün en büyük sorunundan bir örnek vereceğim: Özgüven sorunu. Özgüveni belli bir kalıp olarak beynimizde tutmaktayız. "İyi bir iş ve eşim olursa ben özgüvenli olurum!" Ve bu beklenti karşılanamadığında özgüven diye birşeyin kalıntısını bile göremeyiz. Depresif, yalnız ve karamsar bir perspektif ediniriz. Özgüven dışarıda aranmak yerine içeride aranırsa ve içeride bulunursa, dünyada yaşadığımız hiçbir olay bunu yerle bir edecek potansiyele sahip olamayacaktır. Şöyle bir metaforla devam edelim: bir civciv, yumurta içersinde yüksek ısıya, darbelere ve diğer zararlı etkenlere karşı korunmaktadır. Eğer yumurtanın dışına sağlam çıkarsa sağlıklı bir hayat yaşayabilir. Fakat yumurtaya bir zarar gelmişse bazı şeylerden yoksun olarak doğacaktır. Özgüvenimiz de içeride bulunmalıdır. Çünkü en güvende olduğunuz yer orasıdır. Ve dışarıda da güvende olmanızı sağlayacak şeyler iç dayanaklarınızdır. Dışarıya bağlanan her şey değişme potansiyeline sahiptir ve gün gelir yokolur. Bu metafor da yüzyıllar önce söylendi bu arada...

“Yumurta dışarıdan kırılırsa ölüme, içeriden kırılırsa yaşama dönüşür.” Halil Cibran

Perspektif, edindiğimiz dünya görüşüdür. Bu görüşü genellikle kontrol etmeden oluştururuz. Kötü deneyimlerin etkisi daha güçlü olduğu için almayız aslında bu perspektifleri. Ona odaklanmak daha kolay olduğu içindir. Hangisi kolaydır? Düşük not alınca ağlamak mı yoksa oturup ders çalışmak mı? 
Başlığımız hakkında da birkaç şey... Bu perspektif dediğimiz algılama biçimi, düşündüğümüzden daha da uç noktalara varabilmektedir. İntihara, şiddete, uyuşturucuya varıncaya kadar bir insanı değiştirebilir. Sürekli karanlığa baktığınızda artık güneşi unutmaya başlarsınız. Ve her doğmayan güneş, karanlığın devam edeceğini fısıldar. Sonunda karanlığa dayanamazsanız, perspektifiniz can alıcı olur.
Perspektifi düzeltmek kolay bir iş olmayabilir. Belki de uzun bir süreye ihtiyaç duyulabilir. Ve perspektifin nasıl düzeltileceği konusunda belki de en önemli şey kalıp yıkmadır. Stereotip adıyla anabileceğimiz kalıplar, zihnimizde yere çakılı düşünce öbekleridir. Onları sökmek için uğraşmak gerekecek.
Umarım sonunda güneşli bir sahilde buluşuruz... Fakat karanlıkta bulunsak bile, ilk yapılması gereken şey; aydınlığı hayal etmek olacak. Daha sonra inanmak... Daha sonra çabalamak... En sonunda başarmak... Veya metafor kullanacaksak, güneşli bir sahilde buluşmak...

Yorumlar

Popüler Yayınlar